 
  
  
  
  
  
  
  
  
  
  
  
  
  
  
  
  
  
  |  | 
	
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Ud Akordundan Ses Sistemlerine 
			
			Bir Tartışmanın Kronolojisi 
			
			
			Türk Musikisi Haberleşme Grubunda 
			geçen bir tartışmayı tarih sırasıyla sunuyoruz. 
			  
			
			
			İlginç ve verimli bulduğumuz bu tartışmanın 
			yararlı olması dileğiyle... 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			12.07.2001 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Nesrin 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Udumun Akordu Bozuldu 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Sevgili arkadaşlar, 
			 
			
			Yaklaşık 4 aydan beri ud dersi almaktayım. 
			Şu aralar kurs tatile girdi. Ben de udumun tellerinden "lâ" telini kopardım 
			ve de yenisi takıldı. Fakat akord berbat oldu. Ben bugüne kadar hiç 
			akord yapmamıştım. Bahçelievler (İstanbul) civarında oturuyorum. Eğer 
			bu konuda bana yardımcı olabilecek birine yönlendirirseniz minnettar 
			olurum. Çünkü tel takan kişi sadece tamirci idi sanatçı değil. 
			 
			
			Sevgiler, 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 *** 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			12.07.2001 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Taner / İzmir 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Benim Derdim de Aynı 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			İyi Günler,    
			
			Ben de çok amatör bir müzisyen olarak gruba 
			yazılanları takip ediyorum ve sizleri böyle imkanlar sağladığınız için 
			canı gönülden tebrik ediyorum. Web sayfasından her şeyi bulabiliyoruz, 
			yada çoğunu. Nesrin Hanım ile aynı dertten muzdaribim. Yamaha tuner 
			var ama akordlar gitara göre olduğu için daha doğrusu udun sesine göre 
			biraz farlı olduğu için daha pratik nasıl akord edebilirim bu konuda 
			tavsiyelerinizi bekliyorum.    
			
			Selamlar ,  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			14.07.2001 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Ertuğrul iNANÇ 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			El Cevap 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Taleb artınca cevap vermek vâcib oldu. 
			 
			
			Evvelâ Nevâ telini akord edelim. Nevâ sesini, 
			yâni Pianodaki A=440 Hz. frekansını çeşitli kaynaklardan elde edebiliriz: 
			 
			
			1) Telefonun çevir sesi (standard hat; dâhilî 
			santral varsa hat alınız)  
			
			2) Mektep çocuklarına 'çaldırılan' blòkflütteki 
			A (Là) (Alt delik ve üstteki ilk iki delik tam kapalı) 
			 
			
			3) Müzik mağazalarından temîn edilebilen 
			bir Là düdüğü veyâ diyapazon  
			
			4) Piano veyâ elektronik Org vs. çalgıdaki 
			Là sesi.  
			
			Sesi 'ezberleyelim' ve Nevâ tellerinden 
			birini üst sıradaki ilk iki burgudan hangi tel tekini akord ediyorsak 
			ona âit olanını (sapa yakın olan alt tele âittir) çevirerek bu sese 
			getirelim. Sık sık ses kaynağından kontrol etmekte fayda var. İyice 
			emîn olunca telin diğer tekini de düzenleyelim. Bir taraftan burguyu 
			çevirirken mızrapla 'üstten vuruş' yaparak tel çiftinin 'kaynaşması' 
			kontrol edilmeli...  
			
			Diğer tel çiftleri de aynı esâsa göre akord 
			edilecek. Yâni önce biri, sonra diğeri.  
			
			Nevâ telinin akordu tamamlanınca bir üstteki 
			Dügâh teline geçebiliriz. Nevâ teli üzerinde parmağımızı sapla gövdenin 
			birleştiği yere getirip ses alalım. Bu ses, Dügâh telini çekeceğimiz 
			sesin bir oktav tizidir (Muhayyer).  
			
			Bütün tellerin gövdenin sapla birleştiği 
			noktasından alınacak sesler, bir üstteki telin tiz oktavıdır. Bundan 
			faydalanarak Hüseynîaşîrân, Pest Bûselik ve Pest Geveşt tellerini de 
			akord edebiliriz.  
			
			En alttaki Gerdâniye teline gelince... Bu 
			telden ikinci pozisyonda birinci parmakla alınacak ses Muhayyer perdesi, 
			yâni Dügâh telinin 'boş' sesinin bir oktav tizidir. Ona göre akord edilebilir. 
			 
			
			Şu bilgiler de sağlama yapmak için lâzım 
			olabilir:  
			
			Her tel çifti bir üsttekinin tam dörtlü 
			tizine akord edilir. Yâni herhangibir telde, ikinci pozisyonda dördüncü 
			parmakla basılan perde bir alt telin 'boş' sesidir. 
			 
			
			Üçüncü parmağı sapla gövdenin buluştuğu 
			noktanın üzerine, birinci parmağı da pozisyonu bozmadan bir üst tele 
			yerleştirelim; ama bastırmayalım. Parmağımızı tele değdirip çektiğimiz 
			anda mızrapla tele vuralım. Eğer doğru yapabildiysek tiz ve armoniksiz, 
			saf bir ses duyarız. Buna "flàjole" denir. Târif ettiğim pozisyonda 
			(birinci parmak üçüncü parmağın bulunduğu telin bir üstünde) elde edilecek 
			her iki flàjole sesinin birbirinin aynı olması lâzım. (Yurdal Tokcan'dan 
			öğrendiğimize göre en sağlam kontrol metodu bu...) 
			 
			
			Ayrıca, bilmeyenler olabilir, burguların 
			tellere âidiyeti de şöyle:  
			
			Alt sıradaki ilk (gövdeye en yakın) iki 
			burgu Gerdâniye (Sol); üst sıranın ilk iki burgusu Nevâ (Re); Üst sıranın 
			ikinci ikilisi Dügâh (Là); alt sıradaki ikinci çift Aşîrân (Mi). Bûselik 
			(Si) ve Geveşt (Fa#) tellerine âit burgular iki vaziyette olabiliyor. 
			Birincisi: Üst sıranın son ikilisi Si;  
			
			Alttaki son, tek kalan burgu Fa#. İkinci 
			vaziyet: Üst sıranın sondan bir önceki burgusu ile alt sıranın son burgusu 
			Si; üstte en sonda tek kalan burgu Fa#.  
			
			Anlaşılamayan veyâ sormak istediğiniz başka 
			hususlar varsa lùtfen çekinmeyiniz.  
			
			Muhabbetle, 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			18.07.2001 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Bulokan 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Tuner Yazılımı ile Yapın 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			DEĞERLİ ARKADAŞLAR, 
			
			  
			
			AŞAĞIDA VERİLEN ADRESTEKİ TUNERI BİLGİSAYARINIZA 
			ÜCRETSİZ OLARAK DOWNLOAD EDEBİLİRSİNİZ DAHA SONRA DA BİLGİSAYARINIZA 
			BAĞLI HERHANGİ BİR MİKROFON YARDIMIYLA AKORD PROBLEMİNİZİ EN KOLAY ŞEKİLDE 
			ÇÖZEBİLİRSİNİZ ŞÖYLE Kİ : 
			
			UD'DA EN ALT TEL OLAN GERDANİYE(SOL) SESİNİ 
			D4 +00 % 
			
			NEVA SESİNİ(RE) A3 +00 % 
			 
			
			DÜGAH SESİNİ(LA) E3 +00 % 
			
			HÜSEYNİAŞIRAN SESİNİ(Mİ) B2 +00 % 
			
			KABA BUSELİK SESİNİ(Sİ) F#2 +00% 
			
			KABA GEVEŞT SESİNİ(#FA) C#2 +00% 
			
			ADRES: 
			www.audio-phonics.com/download.html 
			
			AP İNSTRUMENT TUNER'I İNDİRİN. 
			
			  
			
			İYİ ÇALIŞMALAR 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			18.07.2001 
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			M. Kemal Karaosmanoğlu 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Tuner ile, Ama % 00 mı?
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Arkadaşlar, 
			 
			Ud akordu ile ilgili iki yardım talebinin ardından güzel öneriler geldi; 
			bunlardan ben de yararlandım. 
			Ancak, 'Udda tuner kullanarak akord' konulu mesajdan hareketle birkaç 
			hatırlatma ve düzeltme yapmak istiyorum. Bu konuda olumsuz ya da olumlu 
			görüşlerinizi iletirseniz yararlı bir tartışma başlayabilir kanısındayım. 
			Önce tuner kullanarak akord yapmayı öneren arkadaşımızın yazdıklarını 
			özetleyeyim: Arkadaşımız, 
			Gerdaniye (Sol) sesini     D4 + % 00 olarak, 
			Neva (Re) sesini             
			A3 + % 00 olarak, 
			Dügah (Lâ) sesini            
			E3 + % 00 olarak, 
			Hüseynîaşîran (Mi) sesini B2 + % 00 olarak, 
			Kababûselik (Si) sesini    F#2 + % 00 olarak, 
			Kabageveşt (Fa#) sesini  C#2 + % 00 olarak 
			akord etmemizi öneriyor (Audio-Phonics programında '% xx' ile gösterilen 
			hataları Cent cinsinden aralıklar olarak da düşünebiliriz). 
			Burada, sanki Türk müziğindeki perdelerden 7 (+5)'inin Batının 
			tampere sistemindeki 7 (+5) nota ile aynı olduğu, farkın (genellikle 
			arıza işareti taşıyan) öteki perdelerde ortaya çıktığı gibi 
			yaygın bir yanlış düşüncenin izleri yatıyor: 
			
			Gerçek elbette böyle değildir. O kadar ki,
			bu iki ses sisteminde -başlangıç için referans noktası 
			olarak alınmış ilk ses dışında- frekansları aynı olan tek bir 
			perde bile yoktur. 
			
			Bunun matematik gerekçesi çok açıktır: Türk 
			müziğinde aralıklar oranlar (rasyonel sayılar) ile tanımlanmıştır; Batının 
			tampere sistemindeki en küçük tek aralık ise, 2'nin 12'nci kuvvetten 
			kökü alınarak hesaplanır, irrasyonel bir sayıdır. 
			
			Pratikte ise bu iki sistemdeki bazı perdelerin 
			birbirine çok yakın olduğu, dolayısıyla kulakla ayırdedilemeyeceği söylenebilir. 
			Fakat hem bu görüş tartışma götürür, hem de bu farkı ilke olarak vurgulamak 
			zorunludur. 
			
			Akord konusu bu gerçeği açıklamak için iyi 
			bir örnek. 
			
			Yukarda olduğu gibi, referans olarak Neva 
			(Re) ile Batının A3 + % 00 (Lâ) perdesi alınırsa, Sol (Gerdaniye) perdesi 
			Re (Neva)'nın Dörtlüsü (4/3) olduğuna göre, bu iki perde arasındaki 
			aralık 
			
			    1200 * log(4/3) / log(2) 
			= 498 Cent 
			
			olarak elde edilir. Oysa, Batının A3'ü ile 
			D4'ü arasında 500 Cent vardır. Dolayısıyle, Sol (Gerdaniye) perdesini 
			D4 + % 00'a değil, D4 - % 2'ye akord etmek gerekir. 
			
			Öteki perdeler de Arel-Ezgi sistemine göre 
			benzer biçimde hesaplanır ve topluca yazılırsa, telleri; 
			
			1.    Re (Neva) ile 
			arasında Dörtlü aralığı (4/3) bulunan Sol (Gerdaniye) perdesini [yukarda 
			hesaplandığı gibi] D4 - % 2'ye 
			
			2.    Re (Neva) perdesini 
			A3 + % 0'a 
			
			3.   
			Re (Neva)'nın alt Dörtlüsü [ya da, oktav farkıyla (üst) Beşlisi] 
			olan Lâ (Dügâh) perdesini E3 + % 2'ye  
			
			4.   Re (Neva) ile arasında [oktav 
			farkıyla]  Taninî aralığı (9/8) bulunan Mi (Hüseynîaşîran) perdesini 
			B3 + % 4'e 
			
			5.    Re (Neva) ile arasında 
			[oktav farkıyla]  Artık İkili veya Küçük Üçlü aralığı (32/27) bulunan 
			Si (Kababûselik) perdesini F#2 + % 6'ya 
			
			6.    Re (Neva) ile arasında 
			[oktav farkıyla]  2 Taninî aralığı (81/64) bulunan Fa# (Kabageveşt) 
			perdesini C2 + % 8'e 
			
			çekmek gerektiği ortaya çıkar. 
			
			    Görüldüğü gibi, her perdede 
			irili (Fa#: 8 Cent) 
			ufaklı (Sol/Lâ: 2 Cent) farklar vardır. 
			
			    Eleştirilerinize sunar, 
			Arel - Ezgi sistemindeki öteki perdeler ya da bir başka ses sistemi 
			için gerekli hesaplamaları talep eden olursa göndermeye hazır olduğumu 
			bildiririm. 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			19.07.2001 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Ertuğrul İnanç 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Neden Arel-Ezgi Sistemi? 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Kanaatlerinizin çoğuna -her zamanki gibi- 
			iştirâk ediyorum. Fakat...  
			
			> Öteki perdeler de Arel-Ezgi sistemine 
			göre benzer biçimde hesaplanır ve  
			
			topluca yazılırsa, telleri; <...> 
			 
			
			> Eleştirilerinize sunar, Arel - Ezgi sistemindeki 
			öteki perdeler ya da bir başka ses sistemi için gerekli hesaplamaları 
			talep eden olursa göndermeye hazır olduğumu bildiririm. 
			 
			
			Neden hâlâ ve ısrarla Arel-Ezgi sistemi? 
			Bahsettiğiniz sistemin (aslında sistem bile değil ya!) bütün nazarî 
			mülâhazaları bir tarafa bırakalım, Türk mûsikísinin icrâ pratiğiyle 
			hiçbir alâkası yoktur! Ud akordu, yâni icrânın ta kendisi, böyle bir 
			'sistem'in hipotezlerine istinâd ettirilmemeli. Gerçi tam dörtlü her 
			yerde tam dörtlüdür ama meseleye prensip noktasından bakılmalı kanaatindeyim. 
			 
			
			Arel-Ezgi 'sistem'i, yavrusu olduğu sakat 
			kültür politikasının ve çarpık ideolojik estetiğin bütün tersinden ve 
			düzünden mahsulleri gibi Türk mûsikísinin yakasından düşmelidir artık. 
			İlim nazarında çoktan mezara gömülmüştür zâten... 
			 
			
			Muhabbetle, 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			19.07.2001 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Gökçe Aydın 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Bilmiyordum 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Merhaba, 
			
			Bu yazıyı Ud akordunda tuner kullanımı konusu 
			ile ilgili M. Kemal Karaosmanoğlu'nun yazmış olduğu yaziya cevaben  
			yazıyorum. 
			
			Öncelikle şunu belirteyim: Yazıdan faydalandım. 
			Çünkü Türk sanat musikisi (sanat dedim çünkü bence kültür bakımından 
			çok farklılar) ile çok yakın olmayan birçok insan gibi ben de Batı müziğindeki 
			12 sesin TM'de aynen olduğunu bunlara ek olarak başka seslerin de olduğunu 
			düşünürdüm. Ki bu yanılgının (eğer yazı doğru ise) başkalarında da olduğu, 
			ud akordunda tuner kullanımı ile ilgili ilk tariften de belli oluyor. 
			 
			
			  1. Yazi ile ilgilibir   
			düzeltme; "Batinin tampere sistemindeki tek aralik ise, 2'nin 12'nci 
			kuvvetten kökü alinarak hesaplanir, irrasyonel bir sayidir" ifadesinde 
			irrasyonel kelimesi yanlis.   
			
			Irrasyonel sayilar kök içindeki negatif 
			sayilardir. Oysa bati müzigi ses sisteminde böyle bir sey yok. 
			 
			
			  2.Ses sistemler üzerine internette 
			okudugum bir çok dökümanda birebir denk geliyormus gibi ifadeler gördüm. 
			Su anda site ismi veremeyecegim. Neden böyle ? Insanlar bu küçük farklari 
			önemsemiyor mu ? Yoksa bilmiyor mu?   
			
			  3. Yarim imam dinden yarim doktor 
			candan  edermis. Benim ordan burdan okudugum bilgilerle iyice kafam 
			karisti. Okudugum dökümanlardan sunu çikardim ; Türk müzigi ses sistemlerinde 
			herkes tarafindan kabul edilmis bir sistem yok. Birden fazla ses sistemi 
			var   
			
			Arel-Ezgi-Uzdilek’in 24 esit olmayan aralikli 
			sistemi, Töre-Karadeniz’in esit olmayan 41 aralikli sistemi vb. Buna 
			göre nasil olacakda Bati müzigindeki 12 ses türkmüziginde varmidir yokmudur 
			diye karar verecegiz.  
			
			  4. Türk musikisindeki ses sistemlerinin 
			en eskisi nedir. Yukarida verdigim isimler zannedersem cumhuriyet devrinde 
			yasamis insanlar. Eski bestekarlar eserlerini hangi sisteme göre yazarlar 
			di? Yada hiç mi yazmazlardi?   
			
			Saygilar  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			20.07.2001 
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			M. Kemal Karaosmanoğlu 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Müziğin Matematiği 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Merhaba,  
			
			Mesajımdan yararlanılmasına sevindim.
			 
			
			Öte yandan, bu konunun verimli bir tartışmayı 
			başlatabileceğine ilişkin tahminim de gerçekleşeceğe benziyor (Bunu, 
			Sayın Umut Şenoğlu'nun mesajına ek olarak, Sayın Ertuğrul İnanç'ın yalnızca 
			bana gönderdiği mesajda konuyu Arel - Ezgi 'sistem'ine getirmesinden 
			çıkarıyorum. Kendisi uygun bulursa aynı mesajı Gruba da atar). 
			
			Maddelere gelince:  
			
			1. Asıl konumuz müzik; onun için, derin 
			matematiğe dalmak iyi değil ama bu işi asgari düzeyde de olsa yapmak 
			zorundayız: 2'nin 12'nci kuvvetten kökünün irrasyonel bir sayı olduğu 
			yanlış değil. Yani bu değer gerçekten m / n gibi bir oran ile gösterilemez. 
			Doğal olduğu söylenen her ses sisteminde ise aralıklar iki doğal sayının 
			oranı olarak gösterilir. (Kök içindeki negatif sayılara imajiner ya 
			da sanal sayı denir.)  
			
			2. Batı müziğindeki tampere edilmiş 12 sesin 
			Türk müziğinde aynen olduğu, bunlara ek olarak başka seslerin de bulunduğu 
			seklindeki yaygın yanlış görüşün bilgisizlikten mi yoksa önemsemezlikten 
			mi kaynaklandığını bilemiyorum. Eğer ikincisi doğru ise söylenecek çok 
			sey var, ama şu kadarıyla yetineyim: Bir önceki mesajımda belirttiğim 
			gibi, tampere notalar ile bizim müziğimizdeki perdeler arasında 8 Cent'e 
			varan (ki, yaklaşık olarak koma'nın üçte biridir) farklar, özellikle 
			tiz bölgede 6 devir/saniyelik bir frekans farkına tekabül eder ve bu 
			değer, ortalama bir insan kulağının ayırdetme sınırları içindedir.
			 
			
			3. Sorunun cevabı hem basit hem karışık: 
			Gerçekte Türk müziği için herkes tarafından kabul edilmiş bir ses sistemi 
			var ve bu, öteden beri bütün kaliteli - özenli saz ve söz icracılarınca 
			uygulanıyor. Gelgelelim, 'nazariyat'ta bambaşka bir sistem 'anlatılıyor'; 
			her nedense pratikte uygulanan ve doğru olan sistem bir türlü formüle 
			edilememiş. Allahtan son zamanlarda bu konuya bilimsel olarak yaklaşan 
			kurum ve kişiler çoğaldı; umarım çok geçmeden icra - teori birliği sağlanacaktır.
			 
			
			4. Türk musikisindeki ses sistemlerinin 
			en eskisi, ilk kez Safiüddin tarafından yazılı hale getirilmiş, eşit 
			olmayan 17 aralıklı sistem idi. Eski bestekârlar eserlerini bu sisteme 
			göre yazarlarmış... Fakat bunu söylemek ve bu sistemdeki perdelerin 
			frekanslarını bilmek de derdimize deva olmaya yetmiyor. Çünkü özellikle 
			son zamanlarda daha da yaygınlaşan bir görüşe göre, bu perdeler sabit 
			değildir; bir bölgedir. Makama - seyire - çeşniye göre bölgenin alt 
			- orta ya da üst ucu kullanılmıştır... Ben ise, kişisel olarak, 21. 
			yüzyılda böyle bir 'teori' ile yetinilemeyeceğini düşünüyorum. (Bu maddedeki 
			sorularınıza cevap verecek değerli bir kitap önereceğim: Türk Musikisinin 
			Mes'eleleri. Yazarı: Yalçın Tura, Pan Yayınları).  
			
			Saygılarımla, 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			20.07.2001 
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Ertuğrul İnanç 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Pardon 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Merhabâ Kemal Bey, 
			 
			
			Affınızı ricâ ederim, o mesajı gruba atmak 
			niyetiyle yazdım ama "kime" hânesini değiştirmeyi unutmuşum. Ben de 
			mesajım acabâ sansür mü edildi diye şüpheye düşecektim az kalsın, teşekkür 
			ederim.  
			
			Muhabbetle,  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			20.07.2001 
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Gökçe Aydın 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Logaritma? 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Bu sitede simdiye kadar yapilmis tartismalarin 
			(maalesef sayisi pek fazla sayilmaz) en ilginc geleni bu kesinlikle. 
			Yalniz, ben burada bahsettiginiz formulasyonu pek anlayamadim, bati 
			muziginde olandan ise hic bahsetmemissiniz. Bu konularda biraz daha 
			bilgi vermeniz mumkun mu acaba?  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			23.07.2001 
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			M. Kemal Karaosmanoğlu 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Logaritma 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Merhabalar,  
			
			Haklisiniz. Ses sistemleri konusu benim 
			için de hep ilginç olagelmistir.  
			
			Müzikal aralik birimleri ve bunlarin hesaplanmasi 
			birçok kitapta ayrintili olarak bulunabilir. (Örnegin, Müzik Fizigi, 
			Ayhan Zeren, Pan Yayinlari.) Fakat madem soruldu ve sürmekte olan tartisma 
			için önemi var; kisa bir bilgi vereyim.  
			
			Ilk mesajimda Dörtlü ile ilgili formülü 
			vermis ve bu araligi 498 Cent olarak hesaplamistim. Bu kez de Besli 
			(3/2) araligini daha ayrintiya girerek hesaplayalim: 
			 
			
			Batida logaritmanin kesfinden sonra oktavin 
			1 200 esit parçaya ayrilmasi suretiyle Cent diye bir birim tanimlanmis 
			ve 100 Cent = 1 Ton (Do-Do# ya da Mi-Fa araligi gibi) kabul edilmistir. 
			Birim (1/1) frekansli sesin oktavinin frekansi 2/1 olduguna göre, Cent, 
			frekans cinsinden 2'nin 1 200'üncü kuvvetten köküne esittir. 
			 
			
			Elbette, hem gerek bu kök islemini, gerekse 
			asagidaki hesabi yapabilmek, hem de çok küçük küsüratli sayilarla ugrasmak 
			zorunda kalmamak vb. için logaritmaya basvurmak zorunluydu. (Iki araligin 
			pespese gelmesi sonucunda olusan yeni araligi hesaplamak için, oranlarla 
			hesap yapilirsa çarpim yapmak gerekirken; Cent vb logaritmik araliklar 
			kullanilirsa toplama yapmak yeterlidir.)  
			
			Sonuçta, bir araligin Cent cinsinden büyüklügünü 
			bulmak için, o araligin 2 tabanina göre logaritmasini alip onu 1 200 
			ile çarpmak yeterlidir. [2 tabanina göre logaritma ise, herhangi bir 
			tabana (örnegin 10 ya da e) göre alinan logaritmanin, 2'nin o tabandaki 
			logaritmasinda bölünerek elde edilir.]  
			
			Açik bir telin frekansi 1/1 (birim) kabul 
			edilirse, o sesin Beslisinin (yani, telin 3'te 2'sinin titresmesiyle 
			olusan sesin) frekansi 3/2'dir . Dolayisiyla, ln, e tabaninda logaritmayi 
			göstermek üzere, Besli araligi Cent cinsinden  
			
			            
			1 200 * ln(3/2) / ln(2) = 1 200 * 0.4055 / 0.6931 = 702.02 ~ 702  
			 
			
			olarak elde edilir. 
			 
			
			(Gökçe Bey, en iyisi devami için kitaplara 
			müracaat. Yoksa Grupta aforoz edilebiliriz!)  
			
			Iyi çalismalar  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			20.07.2001 
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Gökçe Aydın 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Oktav 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Ilk mesajimda bunu sormayi unuttugum icin 
			bir daha mesaj yazıyorum. 
			Udda ve kanunda bol bol kullanilan bir susleme, ayni sesi farkli oktavlardan 
			calarak icraya zenginlik katmaktir. Bati muzigini de iyi kotu takip 
			ettigim icin, ayni tip suslemenin klasik gitar ve piyanoda da bol bol 
			kullanildigini biliyorum. Bu durum biraz kafami karistiriyor. Burada 
			sozu edilenlere gore, nirengi noktasi olan Neva=440 Hz perdesinden itibaren 
			gitgide buyuyen bir fark sozkonusu iki ses sistemi arasinda. Bu durumda 
			da iki ses sistemindeki (1 oktav) adi verilen araligin da ciddi bicimde 
			farkli olmasi kacinilmaz gibi duruyor. Fakat, ayni tip süsleme mesela 
			kanun ve gitarda da basari ile kullanilabiliyor. Bu sizce nasil aciklanabilir? 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			23.07.2001 
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			M. Kemal Karaosmanoğlu 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Oktav Özdeşliği 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Merhaba, 
			Yeterince açik anlatamadigim için üzgünüm:  
			
			1. Iki ses sistemi ile ilgili tüm karsilastirmalarda 
			hep 1 oktavdan bahsediyoruz. Çünkü üst ve alt tüm öteki oktavlarda tamamen 
			ayni araliklar tekrarlaniyor. Yani üst oktavda fark daha da büyüyor 
			degil. Olsa olsa, insan kulaginin tiz sesleri daha iyi ayirdedebilmesi 
			gibi bir farktan söz edilebilir.  
			
			2. Tampere sistem ile dogal sistem arasinda 
			Neva'dan itibaren gitgide büyüyen bir fark yok. Her perdede az ya da 
			çok bir fark var: 
			  
			
			Tampere 
			
			Cent     TM              
			Oran  Cent   Fark 
			
			-------- -------------- ------ ----  
			------ 
   0 La  Nevâ/Yegâh       1/1     
			0    0 
			
			 200 Si  Hüseynî/Aşîran   
			9/8   204  + 4 
			
			 300 Do  Acem/Aşîran     
			32/27  294  - 6 
			
			 500 Re  Gerdaniye/Rast   
			4/3   498  - 2 
			
			 700 Mi  Dügâh/Muhayyer   
			3/2   702  + 2 
			
			 800 Fa  Dik/Kürdî      
			128/81  792  - 8 
			
			1000 Sol Kaba/Çargâh     
			16/9   996  - 4 
			
			1200 La  Tiz/Neva         
			2/1  1200    0  
			  
			
			Görüldügü gibi, nirengi noktasi alinan disindaki 
			tüm seslerde farklar var. Fakat bu farklar oktavdan oktava degismiyor.
			 
			
			Iyi çalismalar dilegiyle 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			20.07.2001 
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Can Ceylan 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Buyrun Siz Önerin 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Muhterem Grup uyeleri 
			
			Ud akorduna dair yapilan ve bunun neticesi 
			olarak ortaya çikan tartişmlari her grup uyesi gibi bir suredir merak 
			ve ilgi ile takip etmekteyim. Ancak sahsi kanaatim mevzunun mecraindan 
			çıktıgı ve gereksizlik arzetmeye baslaması yonundedir.Bu kanaate nereden 
			vardıgıma gelince: Turk Musikisinde yillardir yapilan sistem tartismasinin 
			yanlis metodlarla yapilmadigini dusunmemdir.Kullanilan Arel sisteminin 
			mukemmel oldugunu kimse savunmuyor, savunamaz.Boyle bir dusunce ancak 
			sistemi ve sistemleri bilmemekten ve bir musiki bagnazlıgından, dar 
			goruslulukten kaynaklanır.Dogrunun donup dolaşip "zevk-i selim" ile 
			bulundugu musiki ilminde bu kadar sisteme baglılık biraz abesle istigaldir.Batı 
			muzigi de dahil olmak uzere hic bir sistem insan hissiyaina %100 cevap 
			veremezken,elle bulunan sisteme saldırmak, onu reddetmek, onu Turk musikisi 
			uzerinde bir yuk olarak gormek kas yaparken goz cıkarmaktır.AMA BU TAVIRDA 
			OLAN KISILER TUM SORULARI CEVAPLAYACAK VE TUM NAZARI PROBLEMLERI CÖZECEK 
			BIR SISTEM BULMUSLARSA, BUYURSUNLAR O SISTEMI SEVE SEVE KULLANALIM. 
			
			Ayrica biz bu kısır tartimalari yaptikca 
			TURK MUSIKISI ADINA "Ati alıp da Uskudar'a gecenlerin" sayısı bir hayli 
			cogalıyor. Sahsi düsüncem, tekamul yanlıs veya eksiklerin salt elestiri 
			ile degil bu yanlısları duzeltecek ve eksiklikleri tamamlayacak alternatif 
			sunmakla olur. 
			
			Saygı ve hurmetle. 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			20.07.2001 
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 Cemal 
			Kara 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Arel Anlaşılamamıştır 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Sistemin ADI Arel-Ezgi ve Uzdilek'tir. Murat 
			Uzdilek gelmis gecmis en buyuk Turk Fizik profesorlerindendir. S.Arel 
			ve S.Ezgi 'nin ise Turk musikisine katkilari tartisilmaz. 
			
			Ertugrul Bey sizi pek tanimiyorum ama acaba 
			Arel'in calismalarini cope atacak kadar bilgi dagarciginiz genisse bunu 
			bizimle de paylasmalisiniz. 
			
			Arel'in en basta sayilan hizmetleri
			 
			
			1.) Hasan Ferit Alnar'i Viyana konservatuarina 
			gondermesi.  Alnar Viyanaya gitti ve donunce Turk muzigine hizmet 
			edecegine tam bir batici oldu cikti. Kendisi gelmis gecmis en buyuk 
			kanun virtuozudur. 
			
			2.) Mesut Cemil'de Arel 'den burslu olarak 
			Kontrupan ve Fug ogrenmesi icin yurt disina gonderilmistir. Ama sanirim 
			Ankara Radyosundaki o muhtesem SEF performansi disinda genel anlamda 
			Turk musikisini Arel'in varisi olarak ileri goturmek icin cok caba harcamadigi 
			soylenebilir veya virtuozlugu ve sefligi  kadar liderligi o kadar 
			kudretli olamamis gibi geliyor bana. 
			
			3) Durak formunda Arel 1 numaradir. Mevlevi 
			ayini formunda ilk 5'e girer. Saz semailerinde bir dehadir. Beste, semai 
			ve sarkilarinin hic birine kalitesiz denemez. Bir evcara durak'i vardir 
			ki bir kez dinlemenizi oneririm.(Dil paresi pur nur olur)  Tum 
			zamanlarin bestelenmis Durak sayisinin 2 kati kadar Durak bestelemistir.Uzzal 
			Ayin-i Şerif'ini unutmamak gerekir. 45 civarinda ayin bestelemistir. 
			Daha dogrusu ben 45 oldugunu biliyorum. Belki daha fazladir. 
			
			4) Modulasyonun onemini ogretmistir. 
			
			5) Halk muziginin radyolarda yesermesi  
			bile   AREL > M.CEMIL > M.SARISOZEN seklinde olmustur. 
			
			Varisler 50 yila yakin bir mucadeleyi ileri 
			goturememis ve Arel'in taslarinin uzerine bir tas konmamistir. 
			
			Yahu cok rica ediyorum. Ne olur emekleri 
			boyle kolay cope atmayalim. Arel Turk muziginin Bach'idir. O da Bach 
			gibi herhalde 100 sene sonra anlasilmayi bekliyor. 
			
			Ben sizin yerinizde olsam bilimsel calismalari 
			cope atmaz daha ileri goturmeye calisirdim. 
			
			  
			
			Saygilarimla 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			*** 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 *** 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			23.07.2001 
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 Ertuğrul 
			İnanç 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Mesele Ben Değilim
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			> Ertugrul Bey sizi pek tanimiyorum ama 
			acaba Arel'in calismalarini cope 
			
			> atacak kadar bilgi dagarciginiz genisse 
			bunu bizimle de paylasmalisiniz. 
			
			Arel'in çalışmaları bildiğim kadarıyle bir 
			kütüphâneye bağışlanmıştı. Çöpe mi atmışlar! 
			
			Beyefendi, 
			
			Arel'in bütün teorisini, polemiklerini, 
			estetik ve ideolojik görüşlerini ilk elden, yâni kendi kaleminden; Mûsikí 
			Mecmuasındaki tefrikalarından okumak fırsatını buldum. Bunlar üzerinde 
			bayağı kafa patlattığımı ve kalem eskittiğimi söyleyebilirim. Türk mûsikísi 
			teorisi üzerine edindiğim ilk bilgiler de onlardı. 
			
			Seneler içinde başka görüşleri (Karadeniz, 
			Nota Mecmuası ekolü), Arel teorisi üzerinde yapılmış revizyonları (İlerici, 
			Gürmeriç) ve nihâyet klásik teori üzerine yapılmış çalışmaları "keşfettim." 
			Fakat asıl hareket noktam dâimâ elde bulunan bestelenmiş eserler külliyâtı 
			ve -doğrudan doğruya içinde bulunduğum- icrâ pratiği olmuştur. 
			
			Mesele benim birikimim veyâ kalitem değil, 
			mücerred realitelerin müzâkere edilip hakíkatin ortaya koyulmasıdır. 
			
			> Arel'in en basta sayilan hizmetleri 
			
			> 
			
			<...> 
			
			Arel'in F. Alnar veyâ M. Cemil'e yaptığı 
			hizmetin ortaya koyduğu teorinin müzâkeresiyle alâkası yoktur. Ayrıca 
			Alnar'ın "gelmiş geçmiş en büyük kánun virtüozu" olduğu sübjektif iddiası 
			isbât edilemez. "Büyük" ne demektir ve ölçüsü nedir? Bilmem kaç asır 
			mâzîsi olan kánûnun ve kánûn icrâcılığının bu zaman periyodunda "gelmiş 
			geçmiş" hangi icrâcıları hangi kriterlere göre değerlendirilmiş ve Alnar 
			hangi kıstasa göre 'şampiyon' îlân edilmiştir? 
			 
			
			Bunlar zâten mevzuun dışında.. 
			
			Arel, beyefendinin ifâdesiyle, "gelmiş geçmiş 
			en büyük" besteci olabilir. (Tabiî bunu ölçmek de mümkün değil) Fakat 
			bu da mevzû değil. 
			
			> 5) Halk muziginin radyolarda yesermesi  
			bile   AREL > M.CEMIL > 
			
			M.SARISOZEN 
			
			> seklinde olmustur. 
			
			Bu da Arel teorisiyle alâkasız bir husus. 
			Sarısözen ve diğerlerinin Halk mûsikísi anlayışı ve tatbîkátıyle alâkalı 
			fikir bildirecek daha ehil kimseler olduğu kanaatindeyim. 
			
			> Yahu cok rica ediyorum. Ne olur emekleri 
			boyle kolay cope atmayalim. Arel 
			
			> Turk muziginin Bach'idir. O da Bach gibi 
			herhalde 100 sene sonra 
			
			anlasilmayi 
			
			> bekliyor. 
			
			Bach'ın Batı mûsikísi târihindeki ehemmiyeti 
			ciltler dolosu kitabın mevzuu. Bizi alâkadar edense Türk mûsikísinin 
			bir Bach'a ihtiyâcı olup olmadığı.  
			
			Acabâ kendileri Bach'ın aksiyononu mukáyeseli 
			bir şekilde inceleyip Türk mûsikísi târihinde de Onun -bâzı hususlarda- 
			bir paralelinin olabileceğini, meselâ Itrî'nin makam mûsikísinin tekâmül 
			seyrindeki rolünü merák ettiler mi? 
			
			Yoksa üstadlarını yüceltmek için Batı mûsikísinden 
			akla ilk gelen 'idol'ü seçip bu aforizmayı mı ortaya attılar? 
			
			Lútfen realitelere gelelim. Psikolojik temelli 
			kapışmalar bizi olduğumuz yerde saydırmaktan başka bir şeye yaramaz. 
			Bendeniz âcizâne bu uslûb ve tavırdaki münâkaşalardan uzak durmak îtiyâdındayım. 
			
			Bu arada gürültüye gitmesin. Arel, Ezgi, 
			Uzdilek, İlerici, Gürmeriç, Ayomak, Töre, Karadeniz ve diğer bütün sanat 
			ve ilim adamları kendi kıymetlerini hâizdir ve hiç değilse "birşeyler 
			yaptıkları" için hürmeti hakederler. Bunlar ve aksiyonları üzerine yapılacak 
			her çalışma, topyekûn yaptıklarını çürütmek adına dahî olsa sâhiplerinin 
			kıymetini ortaya çıkarır. Kıymetsiz olsalardı üzerlerinde durulmazdı. 
			 
			
			Artık hissî reaksiyonlarımızı kendimize 
			saklayıp hesâba kitâba gelir vâkıaları konuşalım. 
			
			Muhabbetle, 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			***
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 ***
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			23.7.2001
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 Ozan 
			Bayram  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Musiki Sistematize Edilemez
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Merhaba, 
			
			Can abinin söylediklerine tamamiyle katılıyorum. 
			Unutulmamalıdırki; Tanburi Cemil gibi turkmusikisinin en büyük virtüözünün 
			tuner yada buna benzer bir alet kullanmadan dehalaşmış olmasıdır. Musikiyi 
			havaya nakış atmak olarak tanımlarsak;her atılan nakış birbirinden farklı 
			olacağı için musikiyi bütünüyle sistematize etmek olanaksızdır kanımca. 
			Velhasıl turkmusikisin gücüde yoruma açık olmasından kaynaklanmaktadır. 
			Salt 
			
			sistematize olmuş bir musiki yaratırsak, 
			musikin ruhunu törpülemiş oluruz. Buda duygunun ve yaratıcılığın önüne 
			geçer. Musikiyi sisteme uydurmaktan ziyade sistemi musikiye yaklaştırmak 
			daha doğru olur kanımca.  
			
			  
			
			Saygı ve sevgilerimle, 
			
			  
			
			Ozan Bayram 
			 
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			***
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 ***
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			23.7.2001
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Ertuğrul İnanç
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Sistem Olmadan Olur mu!
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Muhterem dostlar, 
			
			Sistem çalışmalarının -ve tabiî ki tartışmalarının 
			gáyesi elde var olan mûsikíyi bir metod ve disiplin içinde açıklamak; 
			böylece onu daha iyi tanımak ve daha doğru öğretmektir. 
			
			Arel-Ezgi sisteminin standartlaştırılmasından 
			îtibâren bu iş tersine dönmüştür; pratiğe istinâdı olmayan bir sisteme 
			göre mûsikí meydana getirilmek istenmiştir. Bizim (sistem üzerinde kafa 
			yoranların) yaptığımız elimizdeki müktesebâtı analiz yoluyla anlamaya 
			çalışmak ve ondan sonra kendi sentezimizi yapmaktır. Nedir kendi sentezimiz? 
			Bu, mûsikíye hangi tarafından yaklaştığımıza göre değişir. Bendenizinki 
			-evvelce de söylendi- 
			
			bestekârlık... 
			
			Eğer sistemi doğru kavrayamazsak yeni şeyler 
			üretemeyiz; 
			
			Beste yapamayız. 
			
			Doğru ve güzel icrâ edemeyiz mûsikímizi. 
			Bugünkü ortalama icrâ ve icrâcı kalitesinin yerlerde sürünmesinde yanlış 
			teori eğitiminini rolü düşünülenden çok daha fazladır. 
			 
			
			Enstruman bile yapamayız. Tahta hangi nisbete 
			göre kesilecek? Kamış hangi ölçülere göre oyulacak? 
			 
			
			Müzikolojinin ve müzik teorisinin gáyesi 
			vâr olan mûsikíyi açıklamak ve öğretmektir öncelikle. Yeni bir şeyler 
			inşâ etmek sonra gelir.  
			
			Muhabbetle, 
			
			  
			
			NOT: Tanbûrî Cemil Bey de teoriyle çok ciddî 
			mânâda uğraşmış, hattâ kitap 
			
			bile yazmıştı (Rehber-i Mûsikí)
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			23.7.2001
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 M. 
			Kemal Karaosmanoğlu  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Özet
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Merhaba, 
			
			  
			
			Sürmekte olan tartışmanın müsebbibi olarak 
			sevinsem mi, üzülsem mi bilmem... 
			
			Bu konudaki mesajlara kısaca değinmek istiyorum. 
			
			Ertuğrul İnanç'a teşekkürler. Ud tellerinin 
			perdeleri genellikle tartışmasız perdeler olduğu için 'sistem' meselesini 
			es geçmiştim. Konunun dağılmaması da önemliydi. Kendisinin de dediği 
			gibi gerçi Dörtlü her sistemde Dörtlüdür, ama ilke konusunda daha dikkatli 
			olmak gerçekten gerekli. 
			
			Cemal Kara'nın yazdıklarına verilen cevaba 
			ekleyecek bir sözüm yok. 
			
			Can Ceylan'ın söylediklerinde katılmadığım 
			bir husus, konunun mecraından çıktığına ilişkin görüşü... Evet, bu konu 
			şimdiye kadar hep yanlış metodlarla tartışılmış; fakat bu demek değildir 
			ki, biz de aynı şeyi yapacağız. Henüz bir tek kişi görüş belirtmiş, 
			ona da (genellikle konuyla ilgili olmayan) tek bir cevap verilmişken 
			umutsuzluğa kapılmaya mahal yoktur bence. Öte yandan, sorunun çözümü 
			tek kişinin üstesinden gelebileceği kadar kolay değil. Can Bey dahil 
			herkesin katkıda bulunmasına muhtaç. (Bir - iki gün sonra, Gruba bir 
			mesaj atarak birtakım ses dosyaları ileteceğim. Grup üyelerinden, bunları 
			dinleyip kulağa en hoş gelenden en tırmalamayana doğru bir sıralama 
			yapmasını ve bunu Gruba mesaj olarak atmasını talep edeceğim. Bu gibi 
			konulara ilgi gösterilmesi, alternatifin ne olduğuna karar verilmesinde 
			yararlı olacaktır.) 
			
			Ozan Bayram'a yukardaki paragrafla ve şu 
			ekle cevap vermiş olayım: Sakın, tartışmayı, akorddda tuner kullanalım 
			- kullanmayalım meselesine indirgemeyelim. O, bir zihniyetin göstergesi 
			olarak yalnızca bir hareket noktasıydı. Konuya, isterse, TRT konserlerinde 
			TM sazları arasına bir de piyano konulması doğru mudur değil midir diye 
			baksın; çünkü udu "D4 + % 00" vb. diye akort etmekle bu aynı şeydir. 
			'Musikiyi mi sisteme uydurmak, yoksa sistemi mi musikiye yaklaştırmak' 
			meselesine gelince: Zaten eleştirilen budur. Ertuğrul Bey de, ben de, 
			birçok muhalif de sistemi musikiye yaklaştırmak yerine tersinin yapılmış 
			olmasını yanlış bulmaktayız. 
			
			Bir de Grup yöneticilerine ve kurucularına 
			sözüm var: 
			
			Bu tartışmayı gereksiz ya da zararlı görüyorsanız 
			(ki, TurkMusikisi sayfalarında nazariyat ile ilgili hemen tüm konular 
			Arel-Ezgi-Uzdilek sistemine göre hazırlandığına göre, böyle olması doğaldır), 
			o zaman mesajlarımızı sansürleyin, üyelere iletmeyin. Aksi halde, sizlerin 
			de tartışmaya aktif olarak katılıp görüşlerinizi bildirmeniz gerekmektedir. 
			Lütfen bizleri bundan mahrum bırakmayın. 
			
			  
			
			Herkese iyi çalışmalar... 
			
			  
			
			M. Kemal Karaosmanoğlu 
			 
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			24.7.2001
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 Ertuğrul 
			inanç  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Üslûbum Sertmiş 
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Merhaba, 
			
			  
			
			Kemal Beyin "efrâdını câmi' ağyârını mâni'" 
			mesajı üzerine eklenecek pek az şey var. Fakat bâzı hususlar yine de 
			akla geliyor:  
			
			> Bir de Grup yöneticilerine ve kurucularına 
			sözüm var: 
			
			<...> 
			
			Grup idârecilerinin hakkını yemeyelim. Kendileriyle 
			husûsî temaslarımız oldu. Gáyet geniş görüşlü ve -ses sistemi dâhil- 
			her meselenin müzâkeresine zemin sağlama gayretinde kişiler oldukları 
			intibâını edindim. Tartışmalara bilfiil katılmayışları, her fikrin hakkını 
			kollayıcı hakem mevkiini kaybetmemek için olsa gerek. 
			
			Sansür meselesine gelince... 
			
			Kemâl Bey'in tuner hesaplarına cevâben yazdığım 
			ve sistem tartışmalarının açılışı vazîfesini gören mesajım bana bile 
			sert geldi (muhtevâsı değil üslûbu bakımından; yoksa her söylediğimin 
			arkasındayım). Fakat bekletilmeden gruba gönderildi. Sansür tehlikesi 
			ile karşı karşıya olmadığımızın en açık işâretidir kanaatimce. 
			 
			
			Bir de küçük ricâm var üyelerimizden; 
			
			Gruba sonradan katılacak ve mesaj arşivini 
			inceleyeceklerin mevzûların akışını kolayca tâkíb edebilmesi için "Subject" 
			satırlarında mümkün olduğunca değişiklik yapmayalım. Sâdece teklîf... 
			
			  
			
			Muhabbetle,
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			***
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 ***
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			27.7.2001
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 Onur 
			Akdoğu  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Türk Müziğinde Perdeler
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Değerli grup üyeleri, 
			 
			
			Tartışmalarınızı ben de okuyorum. 
			Saygı da duyuyorum. Ama, herhangi bir konuda tartışabilmek için, o konuda 
			yazılmış yayınları bilmek gerekmez mi? Son tartışma perdeler hakkında. 
			Dolayısıyla bu alanda yazılmış kaynakları bilmeden nasıl tartışılabilir? 
			 
			
			Bu nedenle "Türk Müziği'nde Perdeler" adlı 
			kitabımı mutlaka okumanızı öneriyorum. Eminim ki, çok daha sağlıklı 
			tartışılacaktır. Yoksa, karekök'ün ne olduğunu birbirinize öğretmekle 
			bu işi çözümleyemezsiniz.  
			
			Saygılarımı sunuyorum. 
			 
			
			Müzikolog  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			***
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 ***
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			27.7.2001
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 M. 
			Kemal Karaosmanoğlu  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Türk Müziğinde Perde Adetleri
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Değerli Hocam,   
			
			Herhangi bir konuda tartışabilmek için, 
			o konuda yazılmış yayınları izlemek elbette gerekir. Çok ilgimi çeken 
			bu konuda yazılan ender Türkçe kitaplardan biri olarak "Türk Müziği'nde 
			Perdeler" adlı kitabınızı okumuştum. Çok eskiden beri çeşitli dönemlerde 
			ve çeşitli lütiyelerce yapılan enstrümanların perde sayıları hakkında 
			son derece ayrıntılı bilgiler içeren bu kitabınızın uzun bir araştırma 
			sonucu ortaya çıktığı anlaşılıyor. Elinize sağlık. 
			  
			
			Ancak, perde sayılarındaki bu ayrıntılara 
			karşılık, kitapta, perdelerin uzunluk ya da oran olarak yerleriyle ilgili 
			(hatırladığım kadarıyla) hiç bilgi bulunmayışını ise garipsemiştim.
			  
			
			Enstrümanlarımızdaki perdelerin adetlerini 
			bilmek, bir anlamda o enstrümanın üretildiği dönemdeki ses sistemimizde 
			kaç nota kullanıldığını bilmekle eşanlamlı oluyor ve bu, değerli bir 
			bilgi. Ancak, müziğimiz ses sisteminin genellikle eşit olmayan aralıklardan 
			oluştuğu öteden beri beri bilndiğine göre, yalnızca perde adetlerini 
			bilmek oldukça eksik kalıyor.   
			
			Bu konuda da kitap yazmayı düşünüyor musunuz 
			acaba?   
			
			Saygılarımla,  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			***
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 ***
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			27.7.2001
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 Onur 
			Akdoğu  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Bence
			Perde ile Ses Arasındaki Fark 
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Sayın Karaosmanoğlu, 
			
			Perde, frekansı 
			mutlak bir işitsel olgu değildir. Ses' le karıştırılmaması gerekir. 
			Bu nedenle de, bir perdenin uzunluğu-kısalığı, birbirine oranı, frekansı 
			sözkonusu olamaz. Lütfen, "okudum" dediğiniz kitabı bir kez daha gözden 
			geçiriniz. Geleneksel Türk Müziği'nin hangi alt türü olursa olsun, geleneksel 
			yapılan seslendirmede mutlak, değişmez frekanslar olamaz. Olursa geleneksel 
			olmaz. Standart bir seslendirme sağlamak için Rauf Yekta'la başlayan, 
			Töre-Karadeniz, Arel-Ezgi, Mildan Niyazi-İlerici'yle devam eden çabaların 
			ne denli yararsız olduğunun artık anlaşılması gerekir. "Koma" diye diye 
			geleneksel Türk Müziği neredeyse komaya sokuldu. 
			
			Akademik 
			seslendirme ise çok farklı bir olgudur. Temeli "görüldüğü gibi seslendir"meye 
			dayanır. 
			
			Bu iki farklı 
			sesledirmenin çıkış noktası ise perde-ses arasındaki farktır. 
			
			Eylül'de 
			müzikoloj, sempozyumu için İstanbul'a geleceğim. 
			
			Umarım, 
			siz de burada olabilirseniz, bir daha kitap yazmanın gereksizliğini 
			size daha net anlatma olanağım olur. 
			
			Müzikolog  
			
			   
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 ***
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 ***
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			28.7.2001
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Memo G. Schachiner
			 
			 | 
		 
		
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Müziksel seslerin 
			arasındaki orantıları belirlemeyen 
			bir müzik kültürü henüz dünyaya gelmedi 
			 | 
			
			
			 | 
			
			
			 
			Sayin Ertugrul Inanc Bey! 
			
			Simdiye kadar takib edebildigim kadariyla,  
			genel olarak ses systemi ve özel olarak arel- ezgi systemi konularindaki 
			görüslerinize katiliyorum. 
			
			Ayakli singer dikis makinasi da belirli 
			bir ses sistemiyle calisir.Yalniz kendi sisteminden kendisinin haberi 
			yoktur. Müziksel seslerin arasindaki orantilari belirlemeyen bir müzik 
			kültürü henüz dünyaya gelmedi. Yalniz belirli bir systemi kullanmak 
			baska, onun definisyonuna girmek baska. 
			
			Pythagoras, mezopotamya´da baslayip, kuzey 
			akdeniz- hellen ekseninde gelisen maqamat/ichoi müzik kültürünün antik 
			asamasinin en önemli matematik tesbitini yapmistir. Ne var ki bu cok 
			önemli deneme, teorinin pratige ancak yaklasabildiginin de örnegidir. 
			Pythagoras´in meshur komma´si bütün ortacag boyunca doguda ve batida 
			cesitli korrektur denemelerine ugramis, neticede yine pythagorasin yöntemi 
			-ses malzemesinde 7 den 70 e kadar perde sayilari, genellikle ebced 
			/kabala mistiginin önemli sayilari ile günün pratigi arasinda gidip 
			gelinerek tesbit dedilip- yüzlerce kere tekrarlanmistir. Ne var ki -özellikle 
			pythagoras ve arab dünyasindaki yorumcusu al farabi (al farabius)nin  
			monochord (saz, tanbur) ve tetrachord (al oud, laute) üzerine kurduklari- 
			theorie, bütün ortacag boyunca batiyi ve günümüze kadar doguyu etkilemisdir. 
			
			Müzik pratiginde theori ve pratik arasindaki 
			dialektik iliskinin cözümü, batida babadan ogula, doguda ustadan ciraga 
			aktarilan püf noktasinda (cömlekci zenaatinden alinma) dir. 
			
			Maqamat/Ichoi müzik kültürünün dünyevi san´at 
			müzigi dalinda süphesiz ki I. Dünya Harbi´nden önceki 4,5 Yy boyunca 
			en büyük merkez Istanbul olmustur. 
			
			Enderun, imparatorlugun her kösesinden, 
			(ve hatta ülke disindaki) her kültürden, en büyük müzikci ve bestecileri 
			toplamistir. Dolayisiyle en fazla maqamat´in bir araya toplandigi ve 
			cesitli kültürlerin karsilasmasiyla cok sayida yeni maqamatin üretildigi 
			yer enderun olmustur. (Henüz kapatilmamis) 
			
			Maqamat Systemi (Ses-systeminden bahsetmiyorum) 
			yüzlere ulasan elementle zenginlesmistir. Dolayisiyle en cok ses malzemesine 
			(perdeye) ihtiyac duyulan ve en gelismis ses sistemini kullanan cevre 
			de yine enderun olmustur. 
			
			Osmanli Imparatorlugu´nun yikilmasiyla topraklari 
			üzerinde kurulan yeni "milli" devletler, insanligin bu büyük cok kültürlü 
			mirasini, milli ideolojileriyle bagdasmadigi icin görmezlikden geldiler, 
			hatta yasakladilar. 
			
			Bunlardan bazilari, bir yanda bu kültürün 
			pratigini engellerlerken, bir yandan da bu kültürü kendisine verdikleri 
			yeni milli isimlerle en azindan theorik olarak kendi milli (gecmis?)lerine 
			mal etmeye calistilar. Misir, Suriye, Türkiye gibi ülkelerde milli musikiyi 
			(?) genel olarak maqamat/ichoi kültüründen, özel olarak musiki-i enderundan 
			ayirabilmek icin yeni theoriler (24 esit aralikli ceyrek ses theorisi, 
			24 esit olmayan aralik theorisi) üretildi. 
			
			Tekkeler zaviyeler kapandi. Dar-ul elhan 
			kapatildi. Kaldi geriye bir tasnif heyyeti, istedikleri gibi system 
			kurar, systeme uymayan sesi tasnifledikleri bati notasyonundan atarlar. 
			Böylece Yekta Bey ayriliyor. Töre Bey mesafeyi korumayi saglikli buluyor. 
			Ameliyyati ve en azindan bu isim altinda bir tarihi olmayan "türk musikisi"ne 
			bir de yeni bir  türk ses sistemi kesilip biciliyor. Buraya kadar 
			iyi, hos. Yeni icad edilen milli türk musikisi radyolarda calinmayacak, 
			okullarda ögretilmeyecek, sadece tarihi milli türk musikisi olarak tarihe 
			gececek. Yani kimseye ne faydasi ne zarari yok.Yani simdi bize ne, denebilir. 
			
			Ne var ki, theorie ile pratik arasindaki 
			ilski dialektikdir dedik: Sanirim baska bir yazarin burada yakindigi 
			"gencler ud yerine gitar caliyor" mes´elesi (nin bir kismi) de bununla 
			aciklanabilir: Gitarin yapilisinda kendi icinde tutarliligi olan bir 
			ton sistemi ve bunu saglayan sabit perdeleri var. Ud´a gelince, 
			ya ustandan ögreneceksin, yahut akademik olarak ögrenmek istiyorsan 
			elinde dogru dürüst bir sistem olacak. Arel-Ezgi systeminin, her ne 
			kadar maqamat/ichoi kültürünün yasadigi diger ülkelerde taninmiyorsa 
			da, Türkiye´deki genc nesil üzerinde yeteri kadar tahribata, en azindan 
			kafa karisikligina sebeb olduguna inaniyorum. Eger (daha sonra deginecegim 
			gibi) bazi kaynaklarin elime gecmesini saglarsaniz, bu konuda baska 
			yayinlarim arasinda listenizdeki tartismaya da olumlu katkilarim olacagina 
			inaniyorum. En azindan yeni nesil icinde günümüzün mahalli otoritelerinin 
			her dedigine i´man etmek yerine, bilmek ve kendi karar vermek isteyenlere 
			yararim olur diye düsünüyorum. 
			
			Ses sistemi konusunda son elli yilda hem 
			osmanli´nin yikilisi ile kurulan milli devletlerde, hem de avrupa, amerika 
			ve asya´da pek cok eser yayinlandi. Özellikle DDR/Leiden Henry George 
			Farmer´dan Liberty Manik´e kadar bir cok önemli yazari destekledi. Batida 
			Deutsche Gesellschaft für Traditionelle Musik, cesitli Türk yazarlarin 
			da katildigi bir sürü arastirmayi en azindan kendi üyelerine iletti. 
			Son yillarda Yunanistan´da ciddi calismalar sürdürülüyor. Cesitli balkan 
			ülkelerinden cok degerli bilgiler aliyorum. Iranli bilimcilerle iliskimiz 
			maalesef dünyanin diger ülkeleri üzerinden sürüyor. ve bu gibi. 
			
			Böylece Türkiye disinda yayinlanmis eserlerin 
			(hic degilse en önemlileri) elimde var. Viyana devlet kütüphanesi, üniversitenin 
			tarih, orientalistik, turkoloji ve müzik bilimleri arsivleri, özel kütüphaneler 
			ve manastirlardaki osmanli arsivlerinde yüzmek asagi yukari günlük mesgalelerimden. 
			Ne var ki bir mektupla Japonya yahut Kanada´daki kaynaklara ulasabiliyorum 
			da, Türkiye´deki kaynaklara hala ulasamiyorum. 
			
			Mesela Dr Subhi Ezgi´nin  ilk 
			cildi 1934´de yayinlanan bes cildlik Ameli ve Nazari Türk Musikisi ´nin, 
			Saadeddin Arel´in musiki mecmuasindaki yazilarinin varligini duydum. 
			Ulasmak nasib olmadi. Yahut Arel- Ezgi- Uzdilek sisteminin kristalize 
			oldugu, dogrusuna yanlisina orada karar
			verilecegi eser(ler) ne(ler)dir? 
			
			Ayni sekilde "Türk musikisi kimindir" adli 
			eseri otuz yildir her türkiyeye gidene ismarliyorum. Hala kimse bulamadi. 
			
			Ilgi (meslek) alanim sadece ses sistemi 
			degil. Eger produktiv bir iliski saglanabilirse size daha baska konularda 
			da yazabilmek isterim. 
			
			Sayin Ertugrul Inanc Bey! Saniyorum sizin 
			elinizde kaynaklar var. 
			
			Degerli grup üyeleri! 
			
			Icinizden birinin ilgisini cekmek, yardiminizla 
			Türkiye´deki kaynaklara da ulasmak mümkün mü? 
			
			Son bes yilda internet sayesinde dünyanin 
			her kösesinden bir sürü yeni dostla tanistim ve aklimin ucundan gecmeyen 
			kaynaklar önüme serildi. 
			
			Yillardir cesitli listelere yazarak Türkiye´deki 
			meslekdaslarla da kaynak mübadelesi, hatta belirli konularda  isbirligi/isbölümü 
			yapabilmek istedim. 
			
			Benim icin Türkiye´deki dostlarla da alisverise 
			girebilmek büyük önem tasiyor. Henüz -en büyük cabayi göstermeme ragmen- 
			muvaffak olamadim. 
			
			Ilk mektubuma bir tek tepki gelmedi. Belki 
			islerinizin yogunlugu icinde vakit bulamadiniz. Belki de sahsen tanimadigim 
			grup katilimcilarinin ilgi alanlari baska ve ben yine yanlis bir yerde 
			bilgi ariyorum. 
			
			Yaptigim calismalarin ülkenizdeki genc nesle 
			de yararli olabilecegini düsünüyorum. Bunun icin benim de sizlerin yardiminiza 
			ihtiyacim var. Bu sefer kücük de olsun bir tepki görebilmek 
			ve ülkenizde de birlikte calisabilecek dostlarin bulunduguna inanmak 
			ümidiyle... 
			
			Okumak zahmetine katlanan hanimlara ve beylere 
			en derin sevgi ve saygilarimla. 
			
			ps: 
			
			1) Ayri yerlerde yasadigimizdan, ayri kaynaklara 
			ulasabildigimizden, ayri görüsleri savunmamiz dogaldir. Liste yöneticilerinin 
			toleransina simdiden tesekkür ederim. 
			
			2) Ses sistemleriyle ilgilenenler, osmanli 
			sarayi san´at müziginden cikarak kurdugum evrensel bir sistem olan 53- 
			Ses Sistemi ile ilgili yazilara bir göz atabilirler. On yildan fazladir 
			cesitli müzik kültürlerine konser pratiginde uygulandi. 
			
			
			
			http://musicalconfrontations.com/mcb132100013.htm 
			 | 
		 
		
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			***
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 ***
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			28.7.2001
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 Burak 
			Uzman  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			
			Benim için hangi sesin 
			hangi frekansa tekabül ettiği çok önemli
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			
			 
			Bu grubu 
			neredeyse hergun takip etmeme ragmen cok nadir mesaj atiyorum. Sebeplerine 
			girmeden evvel hemen kendimi tanitayim, yurtdisinda yasayan, bir yildir 
			da kendi kendine ud calmayi ogrenen bir gencim. Daha once hicbir muzik 
			enstrumani calmadim. Lise'de ne kadar solfej ogrendiysem onun ustune 
			kendi kendimi yetistiriyorum.  
			
			Ud calmayi 
			kendi kendime ogrenmeye calismamin sebebi metodlu bir sekilde ud calmayi 
			ogretebilecek birisini bulamamis olmamdan (ABD'nin Washington D.C. sehrinde 
			yasiyorum). Ayni zamanda makina/ucak muhendisiyim, sayilara ve fizige 
			inanci olan biriyim.  
			
			Sayin Mutlu 
			Torun'un ud metodunu kullaniyorum, bol bol CD'lerden turk musikisi dinliyorum. 
			Udumu elektronik tuner kullanark akord ediyorum. Ve caldigim parcalari 
			hem tuner kullanarak hem de dinledigim parcalari ayni zamanda calarak 
			kontrol etmeye calisiyorum. 
			
			Burada sozu 
			sistem ve nazariyat konusuna getirecegim. Bu iletisim ortamini takip 
			eden kisiler bazi tartismalari sessizce takip edip, seslerini cikartmiyorlarsa 
			bu tartismanin gereksiz olduğu anlamina gelmez. Dolayisiyla belirtmek 
			istiyorum ki simdiye kadar bu konu uzerine yazilan yazilari buyuk bir 
			ilgiyle takip ettim, bu konudaki tartismalar umarim son bulmaz. Belki 
			takip eden baska insanlar da vardir. 
			
			Benim icin 
			hangi sesin hangi frekansa tekabul ettigi cok onemli. Zira dogru sesi 
			cikarip cikaramadigimi, falsolu basip basmadigimi ancak o sekilde kontrol 
			edebiliyorum, yanlis caldin diye ikaz edecek kimse yok. Bugun internette 
			cesit cesit yazilimlar var bilgisayarinizdaki soundcard ve mikrofonu 
			kullanarak Fast Fourier Transform yapiyor ve size caldiginiz sesin frekansini 
			veriyor. Belki benimki son derece mekanik bir yol ama elimde olan tek 
			secenek. 
			
			Iki ay evvel 
			elime simdi yazarinin ismini hatirlayamadigim bir nazariyat kitabi gecti 
			(sari kapagi olan bir kitap, adi Turk Musikisi Nazariyati, Usulleri 
			ve Kudum Velveleleri). Bu kitap notalarin takebul ettikleri seslere 
			genis bir yer ayirmis, isin matematik kismina girmis. Ve farkettim ki 
			teorik olarak Turk muzigindeki La notasi gercekten 440 Hz degil. Bir 
			kac Hz daha tiz. Peki ben akordumu degistirdim mi? Hayir. Cunku bunca 
			zamandir parmaklarim Neva'yi 440 Hz'e cektigim akorda gore alismisti. 
			Halen de hangisinin dogru oldugunu kavrayabilmis degilim. Su an icin 
			onemli olan duydugum muzige en yakin sesi yakalayabilmek, rakamlar artik 
			o kadar de muhim degil.  
			
			Eminim turkmusikisi 
			kendi kendine ogrenilmez, mesk gerekir, hoca gerekir diyenleriniz cikacaktir. 
			Varsin ogrenilmesin, benim imkanlarim bu, elimden gelenin azamisi budur. 
			 
			
			Bir de turk 
			musikisi ile ugrasan bazi (bazi kelimesinin altini cizmek mumkun olsaydi 
			keske) insanlarda gozlemledigim musiki snoblugu konusu var. Bu daha 
			ziyade en iyi su calar, en iyi besteleri falanca yapmistir, sunun icrasinda 
			is yoktur, ben bestekarim icraci degil... vb gibi aciklamalarla kendini 
			ortaya cikaran bir davranis sekli. Tahminim bu davranis sekli bize Bati 
			muzisyenlerinden sirayet etmis bir rahatsizlik. Zira hatirladigim kadari 
			ile Turk kulturunde sanatinin ve icraatinin doruguna ulasmis olan sanatkarlar 
			(muzisyen olmalari sart degil) tevazu sahibi olurlar, hosgoru sahibi 
			olurlar, yasla basla gelen bir olgunluk vardir. Yoksa yaniliyor muyum? 
			Bu davranis sekli ki bunca aydir takip etmeme ragmen, bu tartisma grubundaki 
			tartismalara katilmama engel olmustur.  
			
			Konuyu bir 
			de yeni nesle getireyim. Yas itibariyle bu nesle girdigimi dusunuyorum. 
			Yeni nesil niye Turk musikisine ilgi duymuyor? Cunku artik hicbir yerde 
			klasik Turk musikisi calinmiyor. Ozel radyolar ve televizyonlarla birlikte 
			klasik Turk musikisi haricindeki her turlu tarz calinir oldu. Eger dusunecek 
			olursaniz, ozel medyanin kurulmaya basladigi 80'li yillarin basindan 
			bu yana neredeyse bir kusak yetisti. Kulaginda cok cok az Turk musikisi 
			tinilari olan bir kusak. 
			
			Biz belki 
			sansliydik zira 70'li yillarda ve 80'lerin basinda radyoda hep Turk 
			musikisi calinirdi. O yuzdendir ki gecen ay elime gecen Sabite Tur Gulerman 
			CD'sini dinlerken, bazi sarkilarin ezgilerine mirildanarak eslik ettigimi 
			hayretle farkettim (guftelerindeki Farsca kelimeler yuzunden sozlerini 
			hic anlamasam da).  
			
			Iyi guzel 
			hos da bunlardan bize ne? diyenler olabilir. Sadece yeni nesile mensup 
			ve musikiye yeni yeni baslayan biri olarak goruslerimi belirtmek istedim. 
			Eger her yeni nesil ile birlikte Turk musikisine olan ilgi azalirsa 
			birgun gelecek ve bu musiki uzerine yapilacak olan projelere, calismalara 
			kaynak bulmakta zorluk cekilecektir gorusundeyim. 
			
			Sevgiler, 
			 | 
		 
		
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			***
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 ***
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			28.7.2001
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 M. 
			Kemal Karaosmanoğlu  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Tekrar Türk Müziğinde Perdeler
			  
			 | 
			
			
			 | 
			
			
			 
			Merhabalar, 
			
			Sistem tartışmasına 
			olumlu olumsuz tepkiler geliyor. Benim gördüğüm kadarıyla konu kapanmaya 
			yüz tutuyor. Bu noktada bitse bile, ben kendi adıma tartışmadan yararlandığımı 
			söyleyebilirim. Bu tartışma olmasa örneğin Memo G. Schachiner ya da 
			Burak Uzman'in ilginç görüşlerini nasıl öğrenirdik!.. 
			
			Daha önceki 
			bir mesajımda sözünü ettiğim, Çırağan Musiki Derneği olarak yaptığımız 
			bir araştırma kapsamındaki anket tam bu konuyla ilgili. Teorik tartışmalardan 
			hoşlanmayanlar için de ideal bir durum. Ankete katılanlardan tek dileğimiz, 
			aynı bir eserle ilgili birkaç dinleme yapmaları, sonra bunları kulaklarına 
			hoş geliş düzeylerine göre sıralamaları. 
			
			Ortaya yeni 
			alternatifler konulmasını hep başkalarından beklemek yerine, bu tür 
			çalışmalara destek vermek daha yerinde olur sanırım. 
			
			Herkesi
			www.musiki.org mekânına 
			bekler, anketimizle ilgili açıklamaları okuyup gereğini yerine getirmeye 
			davet ederim. 
			
			Saygılarımla, 
			
			   
			 | 
		 
		
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			***
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 ***
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			28.7.2001
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 M. 
			Kemal Karaosmanoğlu  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Mercator? 
			
			Holder?
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			
			 
			Merhaba 
			Bay Memo, 
			
			Bir önceki 
			mesajınızdan sonra adresini verdiğiniz siteye erişmiş ve '53-ses-sistemi: 
			Müzik kültürlerinin kesim noktasi' başlıklı yazınızı okumuştum. 
			
			Bir tepki 
			gelmedi demeniz üzerine, hatırımdaki birkaç şeyi yazmak isterim: 
			
			1. H. Sadettin 
			Arel'in 1945'lerde yayınlamaya başladığı Musiki Mecmuası'nın halen (ve 
			özellikle son 2-3 yıldır gelişkin bir biçim ve içerikle) yayınlanmakta 
			olduğunu bildirmek isterim. Bunu biraz da şunun için söylüyorum: Dergi, 
			yeni yayın döneminde Arel'in 'Türk Musikisi Kimindir?' eserini ek kitapçık 
			olarak dağıtmak üzere tekrar yayınladı. Ayrıca, derginin 1.'den başlayarak 
			tüm eski sayılarının tıpkıbasımlarını her biri sayının içinde ek olarak 
			veriyor. Sizin ve başka ilgilenenler için gerekli bilgileri aktarıyorum: 
			
			      
			Musiki Mecmuası 
			
			      
			Nur-u Ziya sok. Tunca apt. 41/5 Galatasaray İstanbul 
			
			      
			Tel: (212) 249 88 85 Fax: (212) 245 59 42 
			
			      
			e-Mail: kafmuzik@ixir.com 
			
			      
			(Yıllık 4 sayı için abone bedelleri: Yurtiçi 10 000 000 TL, yurtdışı 
			70 $) 
			
			2. Dr Subhi 
			Ezgi'nin, ilk cildi 1934´te yayınlanan beş ciltlik Ameli ve Nazari Türk 
			Musikisi eserinin orijinalini temin olanağı maalesef yok. Bende bazı 
			ciltlerinin fotokopisi mevcut. Sizin bu talebiniz vesilesiyle, ben de, 
			Grup üyelerinden bu eserin tamamına sahip olanlara bir çözüm üretmeleri 
			çağrısında bulunuyorum. 
			
			3. Internet 
			sitenizdeki yazıyı okuduğumu belirtmiştim. Çok ayrıntıya girmemekle 
			birlikte, oktavı 53 eşit aralığa bölmekle elde edilen bir sistemden 
			söz ediyor ve bu sistemi sizin kurduğunuzu söylüyorsunuz. Bir sorum 
			olacak: Günümüzden 350 yıl kadar önce yaşamış Mercator (1620 - 1687) 
			ve Holder (1614 - 1697) adlı müzik adamlarının kurduğu ve oktavı 53 
			eşit aralığa bölmekle elde edilen sistem ile sizin kurduğunuzu söylediğiniz 
			sistem arasındaki fark nedir? 
			
			Cevabınız 
			için şimdiden teşekkürler... 
			 | 
		 
		
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			***
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 ***
			 
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			30.7.2001
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			 
			Memo 
			G. Schachiner  
			 | 
		 
		
			| 
			
			 | 
			
			 
			Söz
			 
			 | 
			
			
			 | 
			
			
			 
			Son üc yilda 
			internet yoluyla Türkiyeli dostlarla tanisma yolunda gösterdigim caba 
			bir yanda cok olumlu oldu. 
			
			Böyle tanistigimiz 
			birkac insanla dostlugumuz baki kalacak. Ama meslekleri benimkinden 
			cok baska. Insan olarak bende degerleri cok büyük. 
			
			Bir yanda 
			cok olumsuz oldu: Hic tanimadigim, ne istediklerini bilmedigim bir sürü 
			insandan binlerce küfür mektubu aldim. Ilk önceleri ciddiye almadim. 
			
			Sonralari 
			kendilerine mektup yazip atim ve avradim olmadigini, ailemdeki kadinlarin 
			kiminle ne yapacagina kendileri karar verdiklerini anlatmaya calistim. 
			Cevremdeki insanlar artik vazgecmemi, türkiye´den müzik ve müzik bilimi 
			beklemememi tavsiye ettiler. Ben hala geldigim yerlerde hayat olduguna 
			inaniyorum.  (Bütün kirginligima ragmen) 
			
			Bugün türk 
			musikisi sitesi sayesinde bayramlik mektuplar aldim. heyecanimi bagislayin. 
			
			---------------------------- 
			
			Sorunuz 
			cok cok cok hosuma gitti! 
			
			Bu soruyu 
			yillardir bekliyorum... 
			
			Dedim ilk 
			önce Avusturya´dan gelecek! (Özel olarak geldi de internet´de yahut 
			medya interwiev larinda gelmedi). 
			
			Dedim bizde 
			meslekdasa sevgi ve saygi herseyden önce geliyor, herhalde beni kirmamak 
			icin sormuyorlar! 
			
			Ama bekledim, 
			Italyanlar... Ha, ha ha! Aldin mi soruyu diyecekler! Cok konuklarda 
			ayni fikirde olduklarini belirttiler de bu soruyu sormadilar. 
			
			Almanyadan 
			kurtulus olmadigina emindim! 
			
			53 ton sistemi 
			konusunda anamin nikah cüzdanina kadar herseyi sordular da bunu sormadilar! 
			
			Sormadilar! 
			
			Sormadilar! 
			
			Sormadilar! 
			
			Bu soru 
			ilk defa dogdugum ülkeden geldi. 
			
			Hic beklemiyordum. 
			Cok hosuma gitti. 
			
			--------------------------- 
			
			12 yarim 
			ses teorisi gibi 53 ses fikri de antik cinde ve antik hellen´de karsimiza 
			cikiyor. Mercator ve Holder´den sonra Bosanquet ve Eitz var! 20. 
			Yüzyil baslarinda Suriye´de bu is gündeme geliyor! Ekrem Karadeniz 
			Nazariyyatinda 53 Ses´den bahsediyor! 
			
			Ne kadar 
			kötü degil mi? 
			
			Benden önce 
			herseyi yapmislar! 
			
			Mesela Al 
			Kindi´nin 12 yarim sesinde kücük ve büyük terz var! 
			
			Majör minör 
			tonalitesi yüzyillar önce kurulmus! 
			
			Ne kadar 
			kötü degil mi? 
			
			Avrupalilar 
			bosuna ugrasmis! 
			
			  
			
			Hem öyle, 
			hem öyle degil! 
			
			------------------------- 
			 
			
			Beni terletebilenlere 
			cok sey borcluyum! 
			
			Biraz terleyecegim! 
			
			Biraz bekleyeceksiniz! 
			
			Size cevap 
			yazmak beni sevindirecek! 
			
			Lütfen biraz 
			bekleyin! 
			
			Yatmaya 
			gitmeden önce kayisi rakisindan kücük yudumlar alarak cümleten iyi geceler 
			ve mutlu günler diliyorum. 
			 | 
		 
		
	 
	 
 |