Ra-Dü-Se Solfeji
Anasayfa Yukarı

Gelenekten Geleceğe
Batıda Arayışlar
Yalçın Tura
Deprem - Müzik - Resim
Müziğimize Dair
TM'de Bölgesel Iskalalar
İcraAnalizi
Mini Anket
Ra-Dü-Se Solfeji
Murat Birsel
Sesler ve Renkten Renge Girenler
Ölçüm, Analiz, Test
İcra - Teori Birliği
Akort - Göçürüm
Türk Müziği ve Internet
Ses Sistemleri
Usullerin Bölünmesi

> From: M. Kemal Karaosmanoğlu [mailto:mkemal@plekom.com.tr]

> Sent: Thursday, June 21, 2007 4:32 PM

> To: turkmusikisi (turkmusikisi@yahoogroups.com)

> Subject: RE: : turkmusikisi ::.. Türk Musikisinde Ahenkler ve Ra-Dü-Se solfeji

 

Değerli Arkadaşlar,*


Türk musikisindeki âhenklerin adlandırılması tartışması belli bir sonuca ulaştı. Öncelikle, kimsenin kırmadığı - kırılmadığı bu tartışmanın, gelecekteki yazışmalarımıza bir örnek oluşturması dileğimi iletiyorum.

Âhenkler tartışması doğal olarak iki konuyu daha gündeme getirmişti:

1. Notalama sistemimiz,

2. Solfej sistemimiz.

Bunlar belki sonuca bağlanamadı ama her iki konuya değinen arkadaşlarımız oldu. Ben de, sayın Bülent Okan'ın mesajındaki şu cümleyi okuduğumdan beri Türk musikisi solfeji ile ilgili bir yazı göndermeyi düşünüyordum:

"Bir kanuni müstahsen akord denilen akordda nihavendi hüseyniaşiranda çalarken niye mi sesine sol demek zorunda kalsın asıl problem bunu çözebilmekte."

Şimdi sevgili Ozan Yarman'ın bu konuya kısaca değinen yazısını vesile ederek tasarımı yerine getirmeye çalışacağım. Önce bir anekdot:

İki - üç yıl önce Çırağan Musiki Derneğinin bir çalışmasına Uğur Keçecioğlu ve Ozan da gelmişlerdi. Genç bir saz ekibi, Vasilâki'nin Kürdîlihicazkâr Peşrevini (Kızneyi âhenginden) seslendirirken Uğur Bey ve ben elimizdeki notalara bakarak solfej yapıyorduk. Ozan önce bizi engellemeye çalıştı, sonra o da solfeje eşlik etmeye başladı. Fakat (eserin Teslim kısmının başından örnek vereyim) biz

Si - Re - Do - Re - Si - La - Sol - Fa - Sol - ...

diyorduk, o ise (hatırladığım kadarıyla)

Do - Mi - Re - Mi - Do - Si - La - Sol - La - ...

diye okuyordu.

Notaya göre biz haklıydık, çıkan seslere göre o...

Sonunda Ozan'a "O zaman var mısın Çargâââh - Nevâââ - Hüseynîîî - ... şeklinde solfeje?" dedim ve ekledim: "Fakat o zaman çok uzun olur. Ça - Ne - Hü - ... diye kısaltmak gerekir."

Çalışmaya ara verildiğinde, öteden beri Türk musikisinde ana makamın Rast makamı, dolayısıyle ana dizinin bu makamın dizisi olduğuna inandığım için önerimi "Raaast - Dügâââh - Segâââh - ...", yani "Ra - Dü - Se" olarak düzelttim.

İzleyen günlerde bu konuyu NotaYaz haberleşme grubunda tartıştık. Ömer Tulgan öneriyi çok benimsedi ve bazı çalışmalarında kullandı. Ben Çağdaş Musiki Derneğinde bir dönem katılımcılara bu yöntemle 'Ra-Dü-Se Solfeji' yaptırdım. Ozan doktora tezinde, bazı değişiklikler yaparak konuyu derinleştirdi. Uğur Bey ise öneriye tam ısınamadı.

Yukarda verdiğim örnek incelenince anlaşılacağı üzere, konunun özü şudur:

Türk musikisinde sabit bir âhenk olmaması başta olmak üzere birçok nedenle, Do-Re-Mi solfeji bize uygun değildir. Kullandığımız porte ve anahtarları Batıdan aynen aldığımıza göre, onların bu konudaki kurallarına uymamız gerekir. Yani, bir sese sözgelimi "La" diyebilmemiz için, o sesin frekansı 440 Hz olmalıdır. Bir yandan 495 Hz ses çıkarıp öte yandan ona "La" diye eşlik etmek yanlıştır.

Bu gözle bakınca, şu anda kullanmakta olduğumuz notalarla Do-Re-Mi solfeji yapıldığı takdirde hataya düşülmeyecek tek âhengin Mansur Neyi (veya Nısfiyesi) olduğu görülür.

Gerçi dünyada Do-Re-Mi gibi hecelerin mutlak bir perdeyi anlatmadığını, dizinin derecelerini ifade ettiğini savunanlar vardır. Aşağıda görüleceği üzere, 'Dü, Se ve Çar' hecelerinin 'İki, Üç ve Dört' demek olduğu dikkate alınırsa, önerimiz bu eğilimle de oldukça uyuşmaktadır.

Önerinin dayandığı ikinci gerekçe, "Do Majör gamı Batı müziği için ne ise, Rast makamı dizisi de Türk musikisi için odur" şeklindedir:

1. Rast (Ra), 2. Dügâh (Dü), 3. Segâh (Se), 4. Çargâh (Ca), 5. Nevâ (Ne), 6. Hüseynî (Hü), 7. Eviç (Ve).

Fakat, kullanımdaki milyonlarca basılı nota nüshası ve amatör - profesyonel müzisyenlerimizin alışkanlıkları gözönünde bulundurularak, Rast = Do değil, Rast = Sol eşleştirmesi benimsenmiştir:

Ra = Sol, Dü = La, Se = Si, Ca = Do, Ne = Re, Hü = Mi, Ve = Fa#.

Esasen Rast, 12 âhenkten hangisinin seçildiğine bağlı olarak her nota ile eşleşebildiği için bunun bizce bir sakıncası da yoktur.

Birkaç noktaya daha dikkat çekmek istiyorum:

1. Üçüncü perde Bûselik değil Segâh, yedinci perde Acem değil Eviç'tir. Segâh ve Eviç perdeleri basılı notalarımızda birer arıza işareti ile gösterildikleri halde özellikle böyle davranılmıştır. Çünkü Rast makamı dizisinde Segâh ve Eviç perdeleri vardır; Bûselik ve Acem değil.

2. Türk musikisi sisteminde bir oktavda 24 (veya 17, ya da daha çok) perde vardır. 7 adet hecenin bunları karşılamaya yeterli olmayacağı düşünülebilir. Gerçekte Batı müziği için de benzer sorun geçerlidir. Onda da bir oktavda 7'den çok perde vardır. Bunun çözümü için iki yöntem kullanılmıştır:

a) "Do - Di (Do Diyez) - Ra (Re Bemol) - Re - Ri (Re Diyez) - Ma (Mi Bemol) - Mi - ..." şeklinde solfej yapma... Özellikle 12 eşit tamperamanın benimsenmesinden önce denenen ve bir oktavda 17 değişik perdeyi adlandırmayı mümkün kılan bu yöntem günümüzde pek kullanılmamaktadır.

b) Sesdeş (enarmonik) olan Do Diyez - Re Bemol gibi perdeleri, yerine göre yalnızca "Do" ya da "Re" şeklinde adlandırmak.

Ra-Dü-Se solfejinde biz de kolaylık vb. unsurları dikkate alarak (b) şıkkındaki çözümü tercih ettik. Buna göre, solfej sırasında Bûselik'e de Segâh'a da ... "Se" denilmesini öneriyoruz.

3. Çargâh'a "Ca", Eviç'e "Ve" denilmesine deneyimler sonunda karar verdik.


Örnek vermek gerekirse, Vasilaki'nin Kürdîlihicazkâr Peşrevinin solfeji bu yöntemde şöyle başlayacaktır:

Se - Ne - Ca - Ne - Se - Dü - Ra - Ve - Ra - ...

En önemlisi, icra hangi âhenkte olursa olsun, Do-Re-Mi solfejindekinin tersine, aynı hecelerle solfej yapılmasında hiçbir sakınca bulunmamasıdır. Türk musikisindeki perdelerin sabit birer frekansı olmaması gerçeği de bunu destekler. Yani, musikimizde kullanılan tüm ney ve nısfiyelerde bütün delikler kapalıyken normal üfleme yapılınca çıkan sese yüzyıllardır "Rast" denilmesi ne kadar doğruysa, bizce bu adlandırma da o kadar doğrudur.

Buna karşılık, şimdi olduğu gibi hem 440 Hz'lik sese (Mansur âhenginde), hem 495 Hz'lik sese (Kız âhenginde), hem 587 Hz'lik sese (Sipürde âhenginde), hem 660 Hz'lik sese (Bolâhenkte), ... "La" demek gibi bir durum ortaya çıkar ki, bu en azından mutlak işitme yetisinin gelişmesini önler.

Çağdaş Musiki Derneğindeki pilot çalışmada, Dede Efendi'nin Rast Kâr-ı Nâtık'ından yararlanmıştık. Ra-Dü-Se bir yana, hiç nota bilmeyenlerin de katıldığı derslerde her âhenk için ayrı ayrı notaya alınmış malzemeler kullandık. Notaların altında 'Do', 'Re', 'Mi', ... heceleri de basılıydı. Buna karşılık, şu anda kullanılmakta olan Rast = Sol eşleştirmeli bir temel malzeme daha vardı ve bu nüshada notaların altına 'Ra', 'Dü', 'Se', ... heceleri basılıydı. Önce Mansur âhenginde hem Do-Re-Mi hem Ra-Dü-Se solfeji yapıyorduk:

Sol - Sol - La - Si - Sol - ...
Ra  - Ra  - Dü - Se - Ra  - ...

Sonra sözgelimi Kızneyi âhenginde icraya başlıyorduk:

La - La - Si - Do - La - ...
Ra - Ra - Dü - Se - Ra - ...

Aynı Kızneyindeki gibi, Sipürdede ve Bolâhenkte de "Ra - Ra - Dü - Se - Ra - ..." solfeji değişmiyordu, fakat Do-Re-Mi solfejlerinde sırasıyla

Do - Do - Re - Mi - Do - ...
Re - Re - Mi - Fa - Re - ...

diyorduk. Yani temel malzememiz her âhenkte aynıydı.

Birçok açıdan yararlı olduğuna inandığım bu Ra-Dü-Se solfejini, geniş bir kitle tarafından da denenebilmesi için, yakında kullanıma sunacağımız Mus2okur programına bir özellik olarak ekledik. Program, veritabanındaki 1000 dolayında eseri seslendirirken, Do-Re-Mi'ye ek olarak Ra-Dü-Se solfejine ilişkin heceleri 'karaoke' görünümünde hareketli olarak sergiliyor ve eşlik edilebilmesini mümkün kılıyor.

Ra-Dü-Se solfeji konusundaki olumlu - olumsuz görüşlerini bizlerle paylaşacak sayın üyelere şimdiden teşekkürlerimi sunarım.


M. Kemal Karaosmanoğlu
 

---

* Bu yazıyı sanal ortamda 'eleştiren' bir kişiye gönderilen fakat yayınlanmayan yanıtı görmek için tıklayınız.

Son Güncelleme: 15.09.2010